'Neden Evet demelisin'
Eren Ermiş

Eren Ermiş

[email protected]

'Neden Evet demelisin'

09 Şubat 2017 - 08:13

Yeni anayasa sürecinde referanduma doğru gidilirken, Başkanlık Sistemi'nin ne olduğunu üç aşağı beş yukarı idrak etmeye başlamışız. Vaziyet onu gösteriyor. İnternette ya da kulislerde herkes "anayasa profesörü" gibi konuşuyor. Bu sevindirici bir gelişme. Vatandaşın "konuya alakadar olma" mecburiyetini kendinde görmesi "Evet" ya da "Hayır" tercihlerinde etkili olacaktır.

Geçen gün Süleyman aradı. Neden "Evet" demem gerektiğini anlatmaya çalıştı. Siyasetin görünen ve görünmeyen yönlerinden falan bahsetti. Bazı noktaları anlamadım. Birçok AK Partili'nin ağzındaki "Türkiye'nin kaderi Recep Tayyip Erdoğan'ın elinde" gibi sözlere girince müdahale ettim: "Milletin kaderini ancak Allah tayin eder."

Elbette kaderin üstünde bir kader olduğuna itikat eden insanlardanım. Liderine mutlak itaatle bağlanan ve bu şuurda hareket etmeyi düstur edinmeyi doğru bulanlardanım. Tıpkı Mustafa Kemal Atatürk'ün kurtuluş mücadelesine inananlar ve son nefere kadar cepheye gidenler gibi...

Süleyman'ın ağzından çıkanlar; liderine inanan, itaat eden ve mutlak suretle bağlanan bir vatandaşı gösterdi bana. Saygı duyuyorum. Başkanlık meselesine gelince, Evet konusunda ısrarcı oldu ve lafı şuralara getirdi:

"Türkiye Cumhuriyeti'nde çok partili hayata 1946'da geçildi ve 2003 yılına kadar 52 hükümet başa geldi. 57 yılda 52 hükümet! Her sene yönetim değişmiş gibi. Menderes, Özal ve Erdoğan dönemleri tek başına göreve gelen dönemler. Bak Recep Tayyip Erdoğan bugün var, yarın yok. Ülkemizde artık yönetim noktasında eksikler var ve artık değişikliği deneme vakti geldi. Bu değişikliğin adı Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi'dir. Buna ihtiyaç vardır ve denenmelidir. Kendi iç işlerimizle uğraşmaktan dışarıda olup bitenlere kafa patlatamıyoruz. Ah şu koalisyonlar... Koalisyonlar, ülkenin geleceğine balta vuran en büyük darbedir. Demokrasi diyerek koalisyona boyun eğemeyiz. Hangi dönemlerde koalisyonlar işe yaradı? Ya krizlerle, ya ekonomik bataklıkla son buldu. Şimdi sıra bu sistemin değişmesinde, yürütmenin özgürleşmesinde. Bu fırsatı Erdoğan ile yakalamalıyız. Erdoğan dışında bu konuyu (Anayasa değişikliğini) kim halka götürse kabul ettiremez! Çünkü anlatamaz ve ikna edemez. Erdoğan'ın olmadığı mevcut bu sistemle (Parlamenter Sistemin) yapılacak ilk seçimde, koalisyon olacak, görmüyor musun? Koalisyon ortakları arasında HDP'nin olmayacağını söyleyebilir misin. Artan seçmen sayıları geleceğin göstergesidir. Terör örgütü PKK'nın siyasi uzantısı diyeceksin, ama diğer yandan demokratik şartlar gereği ülke yönetimine ortak yapacaksın. Böyle bir saçmalık olur mu, terörle teröristle böyle mücadele edilir mi? Devlet, sistem olarak bunu asla kabul etmez, edemez. İşte bu nedenle yürütme yetkisi koalisyondan uzak tutulmalı. Ülkemizi bekleyen en büyük tehlike budur. Belki koalisyon yapılmayacak, tekrar seçime gidilecek, hükümet kurulamayacak. Bu durumda ekonomiden, istikrardan söz edebilir miyiz. Yürütme, en çok oyu alan parti başkanının yetkisinde olmalı. Ülkesini seven, milletini düşünen bu anayasaya Evet demeli."

 ***

Tabi Süleyman bunları anlatırken, ben de Cumhurbaşkanı yetkilerinin olağanüstü olduğunu, yardımcıları ve bakanların denetlenme konusunda sınırlandığına dikkat çektim:

"Eğer hakimiyet milletindir diyorsak, ve bunu sandıktan çıkan oy ile ilişkilendiriyorsak, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin varlığına neşter vurulmamalı.  Meclis sembolik görev yapmamalı. TBMM'nin, bakanları denetleme yetkisinin kaldırıldığı, teklif edilen madde 87'de açıkça belirtiliyor. Neden böyle bir değişikliğe ihtiyaç duyuldu? Madde 98'de yine Cumhurbaşkanı, yardımcıları ve bakanlar hakkında Meclis'in denetlenmesi ile ilgili kısıtlamaların yapıldığı anlaşılıyor. Gensorunun kaldırılması, soru yöneltmede Cumhurbaşkanı'nın olmaması, yürütme üyelerinin TBMM'ye değil de sadece Cumhurbaşkanı'na karşı sorumlu olması, kafa karıştıran bir durumu göstermiyor mu?

Partili bir başkanın atadığı Anayasa Mahkemesi üyeleri, Hakimler ve Savcılar, kararlarında ne kadar tarafsız olabilecek?

Sen güzel, hoş anlatıyorsun da, beni bu sorular karşısında aydınlat, Evet diyeceğim".

***

Hukukun üstünlüğünün inşa edileceğini, TBMM'nin daha fazla yetkiler ile Cumhurbaşkanı'nı denetleyeceğini, hiçbir kısıtlama yapılmadığını ve muhalefetin, kara propaganda ile milletin aklını bulaştırmaya çakıştığını, öyle ya da böyle Anayasa Mahkemesi ya da HSYK gibi makamlara gelenlerin mutlaka bir siyasi görüşü olduğunu ve bunun asla önüne geçilemeyeceğini, Cumhurbaşkanı atamasıyla güvenilir bir yöntem ile adaletin sağlanacağını, Cumhurbaşkanı'nın en çok millete karşı sorumlu olduğunu, milletin istemezse seçmeyeceğini, Türkiye'nin kısır siyasi tartışmalarla, ideolojik kavgalarla vakit kaybetmeyeceğini, Cumhurbaşkanlığı Sistemi'yle daha da güçleneceğini söyledi.

***

Aklımı bulandıran sorulara böyle cevap verdi. Terör-terörist meselesi hariç, gerisini ya ben anlamadım, ya Süleyman anlatamadı... 

(Not: Süleyman, herhangi bir siyasi partiye üye olmayan, siyasi etkinliklere katılmayan, gönlünde ve zihninde memleket sevdası yer alan sıradan bir vatandaş. Üniversite yıllarından beri hukukumuz devam ediyor.) 

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • Arif Gündoğdu
    7 yıl önce
    Süleyman; Anayasa'da 106, 123, 124. maddelerin nasıl değiştirildiğine baksın, bunu da izah etsin bence. Cumhurbaşkanı isterse "yerel yönetimlere özerklik" bile verebilecek bir KHK ile. Önceden "kanunla düzenlenir" denilen bu sistem için şimdi "Cumhurbaşkanı kararnamesi ile düzenlenir" deniliyor. Netçe yazmışlar, bu bölümü okusun Süleyman ve "evet" diyenler.