Kız isteme...
Eren Ermiş

Eren Ermiş

[email protected]

Kız isteme...

02 Eylül 2015 - 10:35

Evlilik düşünen her erkeğin yaşadığı 'kız isteme' hadisesini geçen cumartesi günü ben de yaşadım. Tabi bu iş tahmin ettiğim kadar kolay olmadı. Ailelerimizin önceden bir araya gelip tanışıyor olmaları, benim için bir prova gibiydi. Nitekim değilmiş. İsteme günü arifesinde başlıyor heyecan. Heyecan ki ne heyecan. Akıl tutulması, düşünme yetisinin yavaşlaması. Beynin error vermeye doğru gidişi... 'Abartma' demeyin, yaşayanlar beni iyi anlar. Ayrıca ortamda bulunanlar, damat adayının ruh halinin, adeta itiraf eder gibi bedene nasıl yansıdığını görüyor. 

Bu seremoni çok farklı. Meslek icabı katıldığım törenlerin bambaşkası. Düşünün konferanslarda söz alıp konuşmalar yapan.. milletvekillerine bakanlara soru yönelten.. çeşitli televizyon kanallarında canlı yayın gösterilerine çıkan bendeniz, 8-10 kişi karşısında bukalemuna dönüştüm.

Sadece ben değil; nice hemcinslerim trafik ışıklarının sembolü, yerdeki halı bilimcisi, ter fabrikası olup geçti bu yollardan...   

Ritüellerin dışına çıktığımız falan yok ama, bu 'kız isteme' törenlerinin psikolojik gerilimi farklı. Bilinçli yaptığın bir şey değil, tamamen istem dışı, bilinçsizce cereyan eden davranışlardır. Odaya bir kamera koyup kayıt altına alsınlar, yemin ederim kralını sosyeteye geyik malzemesi edersiniz.  Yahu mevzu zaten belli, verecekler vermesine de bu işkence niye, çözümleyemiyorsun.
Müstakbel damat olarak teklifimize zaten 'olumlu yanıt' gelmiş, aile rızası için işin adet prosedürlerini yerine getiriyoruz. Olay bu yani. Ama olay aslında bu değilmiş gibi oluyorsunuz.

Kapıyı çalıp içeri girdiğiniz andan itibaren film kopuyor. Elindeki çiçeği kime vereceğini şaşırıyorsun. Kapıyı açan ufak bir çocuk olsa, sanki ona verecekmişsin. Bırakın çocuğu, kayınpeder açsa ona vermeye hazırsın yani. Tabi çikolata tepsisini bile. Hatta ikisini bir taşıyıp taşımama ayılığı aklına geliyor yürürken. O kadar iptalsin kendinden.
Selam verip içeri davet edildikten sonra oturduğun koltuğun bir önemi yok. Tüm gözler nasıl olsa sana çevriliyor. Ki doğal olarak... Kısa bir sessizlik hakim. Herkes keşif yapıyor üzerimde. Hadi kız tarafını geçtim, bizim taraf bana niye bakıyor abi?

"Havalar da sıcak", "Ee daha daha nasılsınız" muhabbeti falan yoktu bizde. Babamın laf cambazlığı bile işe yaramadı. Yok anam, ille bakışacağız. Gazeteciyiz ya, Allah'tan ülkeyi birkaç defa kurtarmaya yönelik sözlü beyanlar oldu da, birkaç dakikacık kahvehaneye girdim.

İşin en garibi, damadın konuşmaması.. kuzu gibi durması.. ter atması.. renk değiştirmesi diye bir durum var ortada. "Ben de öyle yaptım, damatlığın bana verdiği yetkiye dayanarak usulca oturdum koltuğumda" demeyi çok isterdim. Diyemem, çünkü beyin error vermiş bile. Mecburen öyleydim. 

Takım elbise üzerimde, kravat boğazlamış. Eller diz üstünde, bacaklar bitişik, bakışlar yere sabit... Halı deseninin ezberliyorsunuz. Bu duruş ile verilmek istenen mesaj yok. Tamamiyle bilinçsizce hareketler ama, bir mesaj varmış görüntüsü çıkıyor ortaya: Efendi çocuk duruşu...

En baba ağır abi bile yaşar bunu. "Benden kimseye zarar gelmez, çok efendi, çok ciciyimdir" diyorsun yani. Ağzın susuyor, vücudun konuşuyor.
Anlayacağınız sümsük bir şeydim. Konuşulanlardan uzak, zaman zaman cümleleri takip etmeye çalışıp takibi kaybeden model.  
Sürekli konu açıp ya da mizansen katıp, damadın üzerindeki bakışları kendine çekecek, damadın rahatlaması gerektiğini düşünen yardımsever görevli arkadaşlar yetiştirmek lazım memlekette.
Gerçi 'kız isteme' seremonilerinde lafı hiç uzatmadan işi bitirmek lazım. Kaldığın her saatte, sende artan gerilimin haddi hesabı yok.     

Muhabbet uzadıkça strese giriyorsun. Stresten mütevelli, içinden diyorsun "Hadi bitsin artık Allah'ım n'olurrr."  
Ortamdaki muhabbetin seyri de çok önemli. Kırmızıdan yeşile, mordan beyaza renk değiştiriyorsun.
Mesela bizim taraf olur olmadık bir laf etti diyelim hooop yeşil...
Mesela sadede gelindi, kız isteme konuşması yapılıyor hooop kırmızı...
Mesela gelin damada tuzlu kahve verdi hooop mor...
Farz edelim telefonu sessize almayı unuttun telefonun çalıyor, panikleyerek kapatma çabasıyla hooop bembeyaz...

Tuzlu kahve vakasını hiç sormayın. Ritüellere göre, damadın acı kahveyi nasıl içtiğine bakıp istekliliği tespit ediliyormuş falan. Bak! Bak! Bak! İsveç bilim adamları bile damat üzerinde bu deneyi yapmaz. El mahkum, efendi çocuğuz, mecburen içtim yani. Ben içtim, aile eşrafı afiyetle beni seyretti. 

Kız isteme işleminde alt içerik, erkek tarafının yetkili ismi o eşsiz ifadeyi beyan etmesidir: "Allah'ın emri, Peygamberin kavli ile kızınızı oğlumuza istiyoruz."

Tabi sonrasında, gelin babasının dilinden dökülecek o iki kelimeyi bildiğin halde, duraklama dakikalarında yaşanan sessizlik ile "N'oluyo yaa" falan diye geçiriyorsun aklından.
En nihayetinde "Hayırlısıysa olsun" cevabından sonra flaşlar patladı ve bir aydınlanma geldi.
Bu andan itibaren lafları fazla gevelemeden nişan tarihini konuştuk. Zaten Gamze ile önceden belirlemiştik ama "Kimse bilmiyormuş" gibi orada söyledik. Öncesinde yaptığımız hazırlığı da tabi. 

Allah izin verirse, 12 Eylül Cumartesi günü aile eşrafımızın katılımıyla nişanımızı gerçekleştireceğiz. Kutsal bir sorumluluğu almak üzere yola koyulduk. Rabbim utandırmasın... Dualarınızı eksik etmeyin sevgili dostlar...

YORUMLAR

  • 1 Yorum