Ümit Yaşar BEKEN

Ümit Yaşar BEKEN

Zombiler…

27 Mayıs 2016 - 10:10

Sessiz silahlar ile insanları yaşayan ölülere dönüştürmek mümkün müdür?

Popüler kültürün son yıllardaki en büyük atılımlarından biri zombilerdir desek yalan olmaz herhalde.

Zombiler üzerine sayısız dizi ve film çekilmiş, binlerce roman ve makale yazılmış, özel danslar kareografize edilmiş, hatta festivaller dahi düzenlenmiştir.

Folklorik kökeni Karayipler’de bulunan Haiti Adası’ndaki “Vudu” büyücülerine dayanan, popüler kültürde ise öldükten sonra dirilip insan eti yemekten başka bir şey düşünmeyen Zombi salgını bilimsel olarak geliştirilebilir mi?

 

Zombi kavramını sadece bugüne kadar izlediğiniz filmlerde gördüğünüz şekliyle düşünmemenizi tavsiye ederim. Zira burada kimyasal veya teknolojik müdahaleler ile kendi bedeni üzerinde bilincini kaybetmiş ve istediğiniz her şeyi yaptırabileceğiniz bir insandan bahsediyoruz. 

Beyin Parazitleri:

Parazitlerin kurbanlarının beyinlerine yerleşerek onların düşünce ve hareketlerini etkilemeleri doğada çok sık rastlanan bir durumdur. Bunun güzümüzün önünde diyebileceğimiz en yakınımızdaki örneği ise “Kedi ve Fare” arasındaki ilişkidir.  “Toksoplasmosa Gondi” adında bir parazit farelere ulaşıyor, ancak sadece kedilerin bağırsaklarında çoğalabiliyor. Beyni bu parazitin kontrolü altına giren fare tek bir farkla, yani kedileri tehdit unsuru olarak algılamadan gündelik hayatına devam ediyor. Beynindeki parazitler tarafından yönlendirilen fare kedilerden kaçmak yerine onları bulup kendini göstermeye başlıyor. Parazit bu şekilde fareleri kedilere yem yapıp daha fazla çoğalmayı başarıyor. İnsanlar ve fareler genetik olarak birbirlerine çok yakındırlar. Bu durumda toksoplazma parazitinin doğal yollarla evrilerek veya laboratuar ortamında mutasyona uğratılarak insanlara geçmesi durumunda neye benzeyeceğimizi siz hayal edin. Bu parazit halihazırda evrime uğramamış haliyle insanlara bulaşabilmekte ve tıpta “toksoplazma enfeksiyonu” olarak adlandırılmaktadır.

Nörotoksinler:

Nöronlar duyu ve hareket uyarılarını beyinden organlara ve organlardan beyne ileten teller yani sinir ve sinir sistemimizdir. Toksin ise zehir anlamına gelir.  Nörotoksinler ise sinir sistemini üzerinde olumsuz etkiler yaparak düzenini ve çalışma şeklini bozan zehirlerdir.  Nörotoksinler vücut fonksiyonlarımızı ölü sayılabileceğimiz bir noktaya kadar yavaşlatabilecek çok komplike zehirlerdir.

Bir insanı nörotoksin etkisinden kaktüs ve tütün gibi bazı bitkilerde doğal organik bileşenler olarak da bulunabilen alkaloid amin denilen bir kimyasal ile uyandırılabilirsiniz ancak geri döndüklerinde eski hallerinde olmazlar.  Yemek, uyumak, dinlemek ve kollarını kasıp sersem şekilde hareket etmek gibi sadece içgüdüsel komutlarla hayatlarına devam ederler.

Haiti’de 1962 yılında Clairvius Narcisse isimli bir kadın ölü ilan edilip gömülüyor. 18 yıl sonra tanıdıkları onu bilinçsizce ortalıkla dolanırken bulup eve götürüyorlar. Daha sonra evin köpeğini canlı canlı yediği resmi kayıtlara geçmiştir. Yapılan polis soruşturması sonucunda kadına bir vudu büyücüsü tarafından nörotoksin verilip şeker kamışı tarlasında köle olarak çalıştırıldığı, büyücü ölünce de serbest kaldığı tespit edilmiştir.

Nörojenez ( Neurogenes ):

Nörojenezler ölü beyin hücrelerinin yerini alabilen, kendine has karaktere sahip joker hücreler olarak tanımlanabilirler.  Tıp bilimi günümüzde hastaları beyin hasarı hariç hemen her şeyden kurtarabiliyor. Kalp pili, yapay kapakçıklar, protezler vs., ancak beyin öldüğünde dönüş olmuyor. Fakat artık böyle olmak zorunda değil. Günümüzde nörojenezler beyin travması geçirmiş hastaların beyinlerini bir noktaya kadar onarabiliyor. Henüz yolun başında da olsa kısa bir süre sonra bu tedavi ile ölü beyin hücrelerinin birçoğunun yenilenebileceği öngörülmektedir. Ancak beyin ölmeye dışarıdan içeriye doğru başlar.  Yani ilk olarak beynin bizi insan yapan kısmı olarak tanımlanan Korteks kısmı ölür ve hayatta kalmamız için korteks gerekli değildir.  Yürümemiz, yemek yememiz için beyin kökümüz yeterlidir. Mesela beyin ölümü gerçekleşmeye başlayan birini alıp beyin kökü “kök hücre” tedavisi ile oluşturulursa ortaya bilinçsiz bir şekilde dolanan, düşünce yeteneği ve kişilikten mahrum sadece hayatta kalmak için gereken temel içgüdülerle hareket eden bir insan çıkar.

Nanobot:

Nanobotlar kendilerini kopyalayabilen, siz farkında bile olmadan bir şeyleri inşa edip yıkabilen çok küçük mikroskobik robotlardır ve konu günümüzde en çok yatırım yapılan konudur. Ortada gezen haberlere göre bilim insanları nanoçipleri virüslere bağlanarak ilk “nanocyborg” ları yaratılmışlar.  Elde edilen bulgulara göre ise bu nanocyborgların bünyelerinde bulunduğu canlının öldükten aylar sonra vücut fonksiyonlarının devam ediyor olması imiş. Bu reaksiyonun adını “red-cell chain interaction”  yani “kırmızı hücre zincirleme etkileşimi” olarak koymuşlar. Öngörülere göre önümüzdeki birkaç yıl içerisinde vücudumuza enjekte edildikten sonra hasarlı nöron bağlantılarını yapabilecek nanobotlar yapılabilecektir. Yani yakın zamanda aşı, ilaç veya gıdalarla beynimize nanobotlar yerleştirilmeye başlanabilir.   Bunlar biz öldükten sonra da çalışmaya devam edebilecek olup beynimizdeki çürüyen hücrelerin yerin alarak kaslarımızı, eklemlerimizi ve davranışlarımızı kontrol ederek bedenimizi tam manasıyla çürüyene kadar hareket ettirebilirler.  Nanobotlar kendilerini çoğaltabilme ve deneyimlerle öğrenme bilincine sahiptirler ancak vücudun sahibinin ölümü onların da bir süre sonra ölmeleri anlamına gelir. Bu yüzden nanobotlar bulundukları hücreler öldükten sonra sağlıklı bir kurban bulup ısırarak kan yoluyla sağlıklı bedene kendilerini aktarıp kontrolü ele almak için hızla çalışma ya devam edeceklerdir. Yeni kurbana geçen nanobot beynin korteksini devre dışı bırakarak beyin kökü ile birlikte kontrolü ele alabilecektir.  

YORUMLAR

  • 0 Yorum