“Türkler ve Araplar” Hazin bir Aşk Hikayesi…
Ümit Yaşar BEKEN

Ümit Yaşar BEKEN

“Türkler ve Araplar” Hazin bir Aşk Hikayesi…

19 Şubat 2016 - 08:20

Yazıma başlamadan önce eski Libya lideri rahmetli Muammer Kaddafi’yi tenzih ettiğimi öncelikle ifade etmek istiyorum…  Kendisi bir istisnadır ve kaideyi bozmak için yeterli değildir.

Son günlerde sosyal medyada ve bazı haber sitelerinde dolaşan haberler, savaşın ne anlama geldiğini bilmeyen bazı kesimleri oldukça heyecanlandırıyor.

Suudi Arabistan savaş uçakları bizim İncirlik Hava Üssü’ne gelmişler ve Suriye için yeni haçlı oluşumu olarak adlandırdıkları mevcut duruma karşı Türk Ordusu ile birlikte savaşacaklarmış.

Yani Türklerin önderliğinde bir İslam ordusu…

İslam Ordusu fikri beni de her zaman heyecanlandırmış, hatta birçok kez kafamda gerçekleşmesi durumunda Dünya’nın nasıl değişebileceğinin hayalini kurduğum olmuştur…

Kısmen de olsa gerçekleşmesi pek tabi mümkün, güzel bir "rüya" bence. Kısmen diyorum, çünkü İran şimdiden bu işin dışında görünüyor.

Peki bilimsel olarak Türklerin bu işten zarar görmeden çıkmaları ne kadar mümkün?

Bilimsel diyorum, çünkü bu işin temelinde siyaset yatıyor ve siyaset de bir bilim dalıdır.

Her bilim dalının laboratuvar olarak adlandırabileceğimiz çalışma sahaları vardır, yani veri ve parametrelerin analiz edilerek sonuçların elde edilmesini içeren safha.

Çok saygı duyduğum ve kitaplarını takip ettiğim Aydın Üniversitesi Uluslararası Ticaret Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Ramazan Kurtoğlu’na göre siyasetin laboratuarı “TARİH”tir. Ben de bu görüşe % 100 katılıyorum.

Şimdi Türkler ve Araplar tarafından oluşturulacak “İslam Ordusu” hipotezini tarih Laboratuarında analiz etmeye ne dersiniz?

Tarihsel verilerde Arapların Türklere yardım veya desteğine rastlamak pek mümkün değildir.

İnternette “Türkler ve Araplar” diye arama yaptığınızda karşınıza en çok Arap ihanetleri çıkar.

***

İlk ihanet; Arapların Türklere ilk ihaneti ticari ortak oldukları Göktürkler’e ait bilgileri, Türklerin doğal düşmanları olan Çinliler ile paylaşmalarıdır. İpek Yolu ticaretinde imtiyazlı bir konuma sahip olan Araplar, yine Göktürkler’e ikinci ihanetlerini Sasani-Göktürk Savaşı‘nda, Sasani ordusunda yer almaları ile pekiştirmişlerdir.

Talas savaşı;
Emeviler’in yıkılması üzerine normal seyrine ve hatta müttefiklik seviyesine dönen Türk-Arap ilişkilerinin adeta dönüm noktası olan bu savaş esnasında da Arap ihanetleri devam etmiştir.
Siyasi nüfuzunu Abbasiler’e kaptıran ve Türkler’e sürekli husumet besleyen Arap ordusundaki Emevi kalıntıları ve Emevi komutanları, bu savaşta hem kendi halklarına hem de müttefik olarak savaşa girdikleri Türkler’e ihanet etmişler, terk ettikleri mevziler dolayısıyla Arap-Türk müttefikliğine 5000 kayba mal olmuşlardır. Abbasi dönemi ile birlikte Türkler’in İslamiyet’in hamisi konumuna gelmesinden sonra ve Selçuklu döneminde, Türkler’in bu imtiyazı bazı Arapların gücüne gitmiş, Türkler’in İslam Alemi’nin liderliğine yükselmeleri hiç şüphesiz ki en çok Araplar’ı rahatsız etmiştir.
Bu vesileyle Türkler’i sürekli elemine etme derdine düşmüşler, buldukları her fırsatta Türkler’i arkadan vurmuşlardır.

Selçuklu döneminde bu ihanetlerin en önemli olanı Hasan Sabbah’ın ve fedailerinin yaptığı ihanetlerdir.

Haçlı Seferleri ve Fatımiler;
Haçlı Seferleri sırasında Arapların ihanetleri pek çok kez gerçekleşir. Bu konu şu anda uzun sürer ama kısaca kaynak verebiliriz, hem de batı dünyasından.

Mesela 18. yüzyıl Fransız tarihçilerinden profesör Mailly, “L’esprit de Croisades” adlı eserinin 1780 Paris baskısının 4. cildinin 116.sayfasında 9. Fatimi Halifesi (Elmüstali Billah Ebu-l Kasım Ahmed)in Türklere karşı Haçlılarla birleşmeye neden gerek görmüş olduğunu Miladi 1097 olaylarından söz ederken işte söyle anlatır:
“Fatimiler kendi hakimiyet sahalarında ve özellikle Suriye’de Türklerin ne kadar ilerlemiş olduklarını görerek nihayet bu akını durdurmaya karar verdiler. Musta’li o tarihten bir yıl önce Afdal’in (ermeni dönmesi fatimi veziri) komutasında büyük kuvvetler gönderip Haçlılar Türklerle savaştığı sırada onların da Türklere saldırmalarını emretti.”

Örnekler o kadar çok ki. Bu yazı onlarca sayfa uzayıp gidebilir ama kısaca “Vahhabiler” yani bugün yanımızda olacaklarını söyleyen Suudi Araplar ve adını duymuş olduğunuzu düşündüğüm meşhur İngiliz casusu Lawrence’in notlarından sadece birinde şöyle der:

 “Araplar saldırdıkları hiç bir ordudan esir almadılar. Aralarında bazı Alman ve Avusturyalılar’ın da bulunduğu koca Türk Tugayı tek bir kişi kalmadan Araplar tarafından katledildi. Araplar ertesi günde benzer katliamlar yaptılar ve bu iki savaşta bir kaç yüz kişilik kayba karşılık yaklaşık 5000 Türk’ü kestiler”

Eski ABD'li diplomat ve siyaset bilimci Kissinger “Diplomasi” adlı eserinde dönemin Mısır Devlet Başkanı Nasır’ın Kıbrıs’da Türkleri katleden Rum EOKA’cılara yaptığı yardımları yazarak tarihe bir belge düşmüştür.

Şüphesiz ki ben dahil hiç kimse Araplar’ın topyekün kanı bozuk ve hain bir millet olduğunu iddia edemez. Ama örnekler o kadar çok, tarihi gerçekler o kadar belgeli ki, kendi adıma ifade edeyim, Arapların bize yaklaşmaları benim hoşuma gitmiyor. 

Özellikle Peygamber Efendimiz S.A.V.’ ın mezarını yıkmaya dahi cürret edebilmiş olan Suudların, İslam birliğine sadık kalacaklarına inanmak çok zor geliyor.

Umarım tarih tekerrür etmez ve yine Haçlılar karşısında tek başımıza kalmayız…

Allah sonumuzu hayır etsin…

YORUMLAR

  • 0 Yorum