Senetle (Kesin Delille) İspat Kuralı ve İstisnaları (2)
Hukuk Muhakemeleri Kanununun 201. maddesinde düzenlenen “senede karşı senetle ispat” kuralı, parasal sınır dışında, 200. maddedeki kuralla aynıdır. Buna göre, bir senedin ihtiva ettiği bir kaydın hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukukî işlemler, ikibinbeşyüz Türk Lirasından az bir miktara ait olsa bile, tanıkla ispat olunamaz (kesin delille ispatlanmalıdır). Burada da, ileri sürülen (karşı) vakıa iddiasının bir hukukî işlem olması (örneğin senede bağlanmış 1.500 TL’lik bir ödüncün geri ödendiği iddiası); keza, hukukî işlemin taraflarıyla davada bu hukukî işlemi ileri süren ve işlemin kendisine karşı ileri sürüldüğü tarafların örtüşmesi gerekir.
Senetle ispat kuralının katı şekilde uygulanmasının ortaya çıkarabileceği sakıncaların bir ölçüde de olsa giderilmesi amacıyla, kanun, bu kurala istisnalar getirmiştir.
Bu istisnalar şöylece sıralanabilir:
1. Senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa, takdiri delillere (ve bunlar arasında özellikle tanık deliline) müracaat edilebilir (HMK m. 202, I). Bu istisna, hem senetle ispat kuralı (HMK m. 200) hem de senede karşı senetle ispat kuralı (HMK m. 201) açısından geçerlidir.
Delil başlangıcının ne olduğu, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 202. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre; “delil başlangıcı, iddia konusu hukukî işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukukî işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir.”
Delil başlangıcının tam olarak neyi ifade ettiğinin anlaşılabilmesi için, bu düzenlemede geçen unsurların biraz daha yakından ele alınması uygun olur.
a) Delil başlangıcından söz edebilmek için, her şeyden önce, ortada bir ‘belge’ bulunması gerekir. Belgenin ne olduğu, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 199. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, “uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli, yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları bu Kanuna göre belgedir. ” Bu düzenleme kapsamına giren üç belge türününAYIRT edilmesi gerekir. Bunlar “nitelikli belge” olarak tanımlanabilecek senet, ilâm (kesin hüküm) ve resmî belgelerdir. Senet ve ilâm kesin delil teşkil ettiğinden (senet için bkz. HMK m. 204, 205; ilâm için bkz. HMK m. 204, I), onların artık alelâde belge sayılarak “delil başlangıcı” niteliği açısından tartışılmalarına gerek yoktur. Bunun gibi, resmî sicil ve belgelerin içerdiği vakıaların da, Türk Medenî Kanununun 7. maddesi gereğince, aksi ispatlanıncaya kadar doğru kabul edilmesi gerektiğinden, bunların da “delil başlangıcı ” çerçevesinde değerlendirilmelerine ihtiyaç bulunmaz. Bu üç nitelikli belge dışında kalıp, söz konusu tanıma (HMK m. 199) giren her belge, delil başlangıcının ‘belge’ unsurunu karşılamak için yeterlidir.
a) Bir belgenin delil başlangıcı kabul edilebilmesinin ikinci koşulu, onun “iddia konusu hukukî işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukukî işlemi muhtemel göstermesi”dir. Buradaki ‘ispata yeterli olamama’ belgenin içerdiği bilginin eksikliğinden (tam olmayışından) kaynaklanabileceği gibi, bilginin tamlığına rağmen belgenin gerçekliğinin kesin olmayışından da (örneğin bir eposta, senedin fotokopisi) kaynaklanabilir.
b) Delil başlangıcının üçüncü unsuru, yukarıdaki nitelikleri taşıyan belgenin “kendisine karşı ileri sürülen kimse veya onun temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş” olmasıdır.
1. Senetle ispat kuralının ikinci istisnası, ispatı gereken vakıa açısından senet almanın imkânsız olmasıdır. Buradaki ‘imkânsızlık’ maddî yahut manevî şekilde tezahür edebilir. Her iki imkânsızlık türü de aynı maddede (HMK m. 203, Iad) düzenlenmiştir. Buna göre, aşağıdaki hallerde senet alınması imkânsız kabul edildiğinden, söz konusu hallerde, senetle ispat kuralına tâbi olan vakıa takdirî delille de ispatlanabilir
• Altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler,
• İşin niteliğine ve tarafların durumlarına göre, senede bağlanmaması teamül olarak yerleşmiş bulunan hukukî işlemler,
• Yangın, deniz kazası, deprem gibi senet alınmasında imkânsızlık veya olağanüstü güçlük bulunan hâllerde yapılan işlemler,
• Hukukî işlemlerde irade bozukluğu ile aşırı yararlanma iddiaları,
• Hukukî işlemlere ve senetlere karşı üçüncü kişilerin muvazaa iddiaları. Sayılan bu imkânsızlık hallerinden ilk ikisinde manevî, diğer üçünde ise maddî
imkânsızlık bulunduğu söylenebilir.
Senede karşı senetle ispat kuralı açısından bakıldığında, eğer hukukî işlemin tarafları, söz konusu manevî imkânsızlığı bertaraf ederek hukukî işlemi senede bağlamışlarsa, artık “onun hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukukî işlemler” açısından da manevî imkansızlıktan söz edilemez. Diğer bir ifadeyle, senede karşı senetle ispat kuralı açısından, manevî imkânsızlık sebebine dayanılarak takdirî delillere müracaat edilemez. Buna karşılık, maddî imkânsızlık halleri, senede karşı senetle ispat kuralı açısından da geçerlidir.
2. Başlangıçta mevcut olan senedin mücbir sebep sayılabilecek şartlar altında kaybolması durumunda da, senetle ispatı gereken bir vakıa takdirî delille ispatlanabilir. Hem senetle ispat kuralı (HMK m. 200) hem de senede karşı senetle ispat kuralı (HMK m. 201) açısından geçerli olan bu istisna, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 203. maddesinin (e) bendinde düzenlenmiştir. Buna göre, “bir senedin sahibi elinde beklenmeyen bir olay veya zorlayıcı bir nedenle yahut usûlüne göre teslim edilen bir memur elinde veya noterlikte herhangi bir şekilde kaybolduğu kanısını kuvvetlendirecek delil veya emarelerin bulunması hâli”nde, kesin delille ispatı gereken vakıa için takdirî delillere başvurulabilir. Ancak, bu durumda, öncelikle, senedin, maddede belirtilen koşullarda kaybolduğunun (takdirî deliller veya emarelerle) ispatlanması gerekir. İyi haftalar, haftaya görüşmek dileğiyle.
YORUMLAR