Ülkücüyüm diyemeden


"Tutuklu yakınlarımız için saat 11.00'da basın açıklaması yapacağız. Ulusal ve yerel birçok gazete muhabirini davet ettik. Sizleri de bekliyoruz" daveti üzerine, dün babam İrfan Ermiş ile birlikte Silivri Cezaevi'ne gittik. Aslında pek tarzım değildir. Bir telefonla isimsiz cisimsiz kimsenin çağrısına yönelmem. Paralel Yapı üyelerinin hapsedildiği cezaevinde, muhtemelen yine bu yönde bir açıklama olur diye düşündüm ve gittim.   

İlçe Jandarma Komutanı Ahmet Hakan Karaaslan'ı gördüm. Görevliydi ve askeri personeller güvenlik önlemi alıyordu. Aynı zamanda Çevik Kuvvet Polisleri de. "Anlaşıldı hareketli dakikalar geçireceğiz" diye geçirdim içimden. Cezaevi önünde etrafı süzdüğümde, sıradan insanlar sıradan bir bekleyiş içindeydi. Cemaat'e yakın yayın organlarından bir iki muhabir gördüm, ama onlar da çok durmadan gitti. Yine söylendim. Ee dedim, nerede basın açıklaması? Telefon eden numaraya geri döndüm, 'Geldik girişteyiz' deyince bekledik. Panelvan bir araçtan 5-6 kişi indi. Telefonum çaldı, arayan daha önce konuştuğum kişiydi.

Bana yöneldi ve "Merhaba, birazdan basın açıklaması yapacağız" dediğinde, baktım ortalıklarda tahmin ettiğim Paralel Yapı üzerine bir hareketlenmek yok, açıklamanın içeriğini sordum: Açıklamanız hangi konu hakkında?
"Siyasi" diyerek yine gizemli cevaplarını sürdürdü herif. 30 yaşlarında iri kıyım bir şey. Arkadaşlarının görünüşleriyle, kendi görünüşü de benzer. Tabi yine "Siyasi de, hangi siyasi konu hakkında. Burada her şey siyasi" şeklinde tekrar sorduğumda, "Yoldaşlarımız için adalet istemeye hak istemeye geldik. DHKP-F'liyiz" cevabını aldım. Yani karşımdaki kişiler bir terör örgütü yandaşlarıydı. Hiçbir şey yokmuş gibi, yani gazeteciliğin bana verdiği yetkiye dayanarak şeklimi şemalimi bozmadım. Benim bildiğim DHKP-C iken, herif bana DHKP-F deyince, "F ne?" dedim , o da ekledi: Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Federasyonu...

Şaşkınlığım şuydu:
Bu herifler güvenlik noktasından geçip cezaevi önüne geliyor, tutuklu olan terör örgütü mensupları için "adalet"ten bahsediyor, "hak" arıyor ve üstelik; "basın açıklaması" yapacağız diyor.
Şu rahatlığa bakın, şu genişliğe bakın!.. Bana bunları söylerken, tepemizdeki güneşin başımıza geçmemesi için sıkıştığımız mini büfenin şemsiyesi altındaki herkes duydu. Düşünsenize, yaptıkları ihanetler, yapacakları ihanetlerin teminatı ama, bu herifler özgürlük istiyor!.. Terör savunuculuğu yapan kişiler için birisi de çıkıp "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni yok etmeye çalışan, uluslararası camiada terör listesinde bulunan örgütün burada propagandasını yapamazsın" demedi, diyemedi.

Ülkücü bir fikre ve zihniyete sahibim. Ülkücü akıldan kopmaz, cengaverlik taslamak yerine, susma ve mesleki üslubumu sürdürme seçeneğimi kullandım.
Ancak ben rahat konuşamazken, onlar rahat konuştu. Aradaki fark buydu.

***

İşin bundan sonrası daha da enteresan. Paralel Devlet Yapılanması nedeniyle tutuklu bulunan polis, hakim, bürokrat ve gazetecilere yönelik basın açıklaması yapılacak görüşündeydim. Kendi isteğimle gittim.

Yani...

"Türkiye Cumhuriyeti Devletini ele geçirmek" amaçlı diye Milli Güvenlik Kurulu (MGK)'nın tehdit listesine alınan "Paralel Devlet Yapılanması (PDY)-Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ)" için habere gidiyorum, ama yine MGK'nın "terör" saydığı, "tehdit" gördüğü DHKP-C yandaşlarıyla muhatap olmama şaşırıyorum, hazmedemiyorum, geriliyorum.

Devlete göre FETÖ de "terör" örgütü, DHKP-C de!..

ARADAKİ FARK NEREDE?   

Bana göre, anayasal düzeni bozmaya yönelik tehlike yaratan her iki terör örgütünü ayıran iki temel özellik var. Biri "vicdani-siyasi", diğeri "toplumsal-siyasal". Vicdani-siyasi olanı FETÖ oluşturuyor, toplumsal-siyasal olanı DHKP-C.
FETÖ'nün eylemlerinde eli kanlı teröristler yok, bombalı saldırılar yok, ama devlet yapılarına nüfuz edilmesi nedeniyle, davranışsal, işlemsel, psiko-sosyal tehlikeler var. Medyatik tehditler var, hukuki tehditler var.

DHKP-C'de ise "kan" var, "katliam" var. Aralarındaki fark bu iken, her ikisinin de "hak-hukuk" demesi, "adalet" istemesi ne tuhaf değil mi?                   

Eskiden PKK ve DHKP-C gibi eli kanlı terör örgütü yandaşları korkak ve tırsak iken, şimdi özgürce hareket etmesi ne kadar garip!..
Korkan onlar değil, bizler olmaya başladık. Bunun sorumluları ve sebepleri, siyasi iktidarlardır. Politik hataları, kendilerine verilen dokunulmazlık gömleğini delip geçmiyor. Vatandaşları, idealistleri, ideoloji sahiplerini bağlıyor.  
Allah'ın adaleti şüphesizdir, tartışılmazdır ama; Türkiye Cumhuriyeti'ndeki adaleti sağlayan kimler?  Devlete göre adalet mi, hükümete göre adalet mi, hâkime göre adalet mi yoksa adalete göre hâkim mi?

Ben bilmiyorum. Siz söyleyin. Çünkü ben hakimim masum bey...